Mutlaka İzlenmesi Gerekenler: 12 Angry Men (On İki Öfkeli Adam)


12 Kızgın Adam filmi benim izlemek için çok ama çok geç kaldığım bir filmdi; özellikle bir hukukçu olduğumu göz önüne alırsak. Film, hukukçuların izlemesi gereken filmler listelerinde en tepede yer alan filmlerden biri zira. Siyah beyaz filmleri izlemekten zerre hoşlanmayan bendeniz 12 Kızgın Adam'ın da diğer siyah beyaz türdeşleri gibi beni acayip sıkacağını düşünmüştüm. Özellikle Franz Kafka'nın aynı isimli eserinden uyarlanan  "Dava" filmini izledikten sonra (kitabı okuyup üstüne filmi de izlemişseniz beni daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum) hukuk filmlerinin siyah beyaz izlenmeyeceği, bunun işkenceden farksız olduğu kanısına varmış; itinayla bu tür filmlerden uzak duruyordum. Yanılmışım. Neyse geç olsun da güç olmasın diyelim.

12 Öfkeli Adam Filminin Konusu

12 Kızgın Adam filminde, babasını öldürmekle suçlanan bir çocuk/sanık hakkında karar vermekle görevli 12 üyeden oluşan jürinin üyelerinden bir tanesinin diğer on bir üyeyi, çocuğu suçlu olmadığını ortaya koyan savlarla savunmasını ve bu süreçte meydana gelen tartışmaları konu alıyor.
Sidney Lumet'in  yönetmenliğini yaptığı 1957 tarihli bu film, Reginald Rose'un aynı isimli oyunundan sinemaya uyarlanmış.

Film, insan psikolojisinden sosyolojiye kadar geniş bir yelpazede incelenebilecek kadar kaliteli ve dolu dolu bir film. Biraz bilgi birikimim olsa da psikolojik temellerle inceleyebilsem keşke şu filmi.

Film, mahkemeden küçücük bir kesitle başlıyor; hakim burada jüriye sesleniyor:

"Eğer aklınızın bir köşesinde mantıklı bir şüphe varsa, en ufak bir şüphe, o zaman sanığın suçsuz olduğuna dair karar vermelisiniz.Ama eğer hiçbir şüphe duymuyorsanız ve bilinçli olarak karar verdiğinize eminseniz sanığı suçlu bulun. Kararınız ne olursa olsun, oy birliği ile alınmalıdır.Sanığı suçlu bulmanız halinde yargıçlar sanığın affına asla karar veremezler. Bu davada idam cezası zorunludur."

Hakim burada, en ufak bir şüphe diyerek hukukun en temel ilkelerinden birine, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesine atıf yapıyor. Davada, jürinin sanığın suçlu olduğuna karar vermesi halinde idam cezasının uygulanacağını vurguluyor. Jürideki 12 Adama bir insanın hayatının mevzu bahis olduğunu hatırlatıyor. Mahkemedeki son sahne, sanık koltuğunda oturan gencin umutsuz ve çaresiz bakışları oluyor.


Sonrasında jüri üyeleri karar vermek üzere salona geçiyorlar. Jüri üyeleri mahkemeden bağımsız, yargılama sürecini takip etmiş çeşitli meslek gruplarına dahil olan halktan insanlar aslında. Bu salonda sadece jüri üyeleri var ve üyeler içerideyken salonun kapısı kilitleniyor. Jürideki üyeler -birisi hariç- mahkemede suçlu olduğu zaten anlaşılan bu katilin idamı yönünde karar alıp bir an önce bu işi bitirmek derdindeler aslında. Hepsinin kafasında bu çocuk zaten katil ve bir an önce cezalandırılması gerekiyor. Kimsenin olaylar, deliller ya da savunmalar üzeride tartışmak gibi bir niyeti yok.


Ama oylama esnasında oy birliği sağlanmıyor çünkü üyelerden biri, mimar Davis, sanığın suçlu olmadığı yönünde oy kullanıyor.

Aslında, çocuğun suçsuz olmadığını söylemiyor bu adam. Sadece suçlu olduğundan emin değil. Yargılama sürecindeki bazı aksaklıklara dikkat çekiyor, delil olarak sunulan tanık ifadelerindeki mantık hatalarını ortaya çıkarıyor. Bir nevi diğer jüri üyelerinin gözlerindeki at gözlüğünü çıkarma çabasında; Mimar, sanığın suçsuzluğunu ispatlama çabasında değil aslında, suçsuz olma ihtimali olduğunu da göstermek için mücadele veriyor. Ve bunu başarıyor da, insanları "acaba?", "belki de...", "olabilir mi" ve benzeri sorular sormaya iteliyor.

"Böyle bir durumda ön yargıyı bir tarafa atmak zordur. Ne zaman ön yargıyı kullansanız gerçekleri gözardı edersiniz. Gerçeğin ne olduğunu gerçekten bilmiyorum. Hiç kimsenin de tam olarak bilebileceğini sanmıyorum. Şu anda içimizden dokuz kişi çocuğun masum olduğunu düşünüyor. Ama sadece olasılıklar üzerine kumar oynuyoruz. Belki de hatalıyız. Belki de suçlu birinin serbest kalmasına sebep olacağız. Ama bizim mantıklı şüphelerimiz var. Ve bizim sistemimizde çok değerli bir şeydir. Emin olmadığı sürece hiçbir jüri birini suçlu ilan edemez."

Şu an bu yazıyı okuyan kişinin filmi henüz izlememiş olduğu ihtimalini de göze alarak daha fazla ayrıntıya girmiyorum. Gerçi filmin büyüsü yaşananları önceden biliyor olsanız da bozulamayacak cinsten!

O kadar başarılı bir oyunculuk var ki filmde kendinizi o odada o tartışmaların ortasında gibi hissediyorsunuz.Gerçekten gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri. Filmin neredeyse tamamı daracık bir odada geçiyor, siyah beyaz çekim kullanılmış ama tüm bunlara rağmen izleyicide o tartışmanın içine dalıp birkaç cümle söyleme isteği uyandırıyor. İnsan davranışları, psikolojisi de çok iyi anlatılmış. İnsanların alnından akan ter damlası bile filmi müthiş kılıyor. Diyaloglar o kadar hayatın içinden ki film kendini izlettirmekten ziyade yaşatıyor.

Son Olarak...


Filmle ilgili bahsetmek istediğim bir diğer unsur da tartışma adabını muhteşem bir şekilde ortaya koyuyor olması. 12 tane, yaşını başını almış koca koca adamlar, daracık bir odaya tıkılıp tamamen karşıt fikirleri savunuyor. Bir taraf diğerinin tüm dayanaklarını mantık çerçevesinde çürütüyor; karşı taraftan ise kimileri bu durum karşısında öfkeleniyor, sinirleniyor; ama kimse kimsenin kafasına sandalyeyi geçirmiyor; küfür etmiyor. Türk toplumunda yetişmiş bir birey olarak bu anlattıklarım bana garip geliyor çünkü toplumumuzda saygı çerçevesinde yürütülen, hele de erkeler arasındaki tartışmalarda, insanların öfkelenmesine rağmen kendisini küfürler yerine kelimelerle ifade ettiği tartışmalara hiç denk gelmedim. Umarım bu durm sadece benim çevremde böyledir, toplulumuzda bu düşünce yapısına sahip  olmayan, yertışma kültürüne ve adabına sahip insanlar vardır bir yerlerde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeni Keşfedenler İçin İzlenmesi Gereken 5 BL (BoysLove) Dizi Önerisi

Boyslove (BL) Nedir? Yan Etkileri Nelerdir?

İngilizce Altyazılı Dizi ve Film İzleyebileceğiniz Siteler (2020)