Evin Kedisi

Banana Fish 1985 ile 1994 arasında Shojuo Comics’te yayınlanmış Akimi Yoshida imzası taşıyan bir manga. Yayınlandığı dönemde de oldukça ses getirmiş bir manga aslında.Klasik shounen ai tarzından ayrılmış olmasıyla göze çarpıyor, diğerlerinin aksine çok farklı ve sağlam bir kurgusu var. Ayrıca biraz araştırma yapıldığında mangada yer alan çetelerin aslında New York’un sokaklarında gerçekten var olduğunu farkedeceksiniz. Animesi mangasından yıllar sonra 2018 ortalarında çıktı. Toplam 24 bölümlük bir efsane. Konuda ve kurguda fazla değişiklik yapılmamış aslında, mangaya bağlı kalınmış. Ancak mangada 1900’ler dönemindeki NYC kullanılmışken animedeki olaylar değiştirilmeksizin günümüz New York’una taşınmış. Mangaya ismini vermiş olan Banana Fish aslında bir nevi orjinimiz, yıllar önce her şey Banana Fish ile başladı ve bu o kadar yıkıcı bir güçtü ki felaketi ve mücadeleyi yıllar sonra da ortaya çıkardı. Banana Fish kim ya da ne, gizemi ne, neden herkes peşinde ve bu sırrı kim çözec

WHİPLASH FİLMİNİN KONUSU Filme dair söylenecek çok şey var aslında. Spoiler vermeden şöyle bir bahsedecek olursam film Shaffer müzik akademisinde kendi orkestrasını oluşturan ve bunun için okulda yeni yetenekler arayan  Terrence Fletcher ve çaylak ama hırslı baterist Andrew arasındaki ilişki üzerinde şekilleniyor. Başarının sadece yetenekle gelmediğini ve başarmak için hak etmek yani çaba göstermek gerektiğini bunu ise güçlü bir iradeye sahip olanların başarabileceğini  anlatıyor Fletcher. Hatta filmde bir sahnede geçen ´´İngilizcede “**good job”dan daha zararlı bir kelime yoktur.´´cümlesi filmin tüm felsefesini ortaya koyuyor.Hep daha iyisi olabilecegini , kişinin mükemmelinin hep bir üst seviye olduğunu… Bunun için Fletcher ;Andrew üzerinde gerek psikolojik şiddeti gerekse fiziksel baskıyı kullanıyor. Kan, ter ve gözyaşı sahnedeki dekor misali işlenmiş filmde.Oyuncular mükemmelin ötesine geçmeyi başarmış.Filmdeki duyguyu vermekle hissettirmekle yetinmiyor bunu bize yaşatıyorl

Canımın sıkıldığı günlerden birinde youtube’da BOF videoları izlerken ostlarından birine denk geldiğim ve bu vesileyle başladığım harika bir güney kore dizisi Scarlet Heart Ryo. Ve iyi ki izlemişim diyorum; tek kelimeyle ba-yıl-dım! Scarlet Heart Ryo ya da namı diğer Moon Lovers  yirmi bölümden oluşan,Güney Kore/2016 yapımı bir dizi. Senaryosu Tong Hua‘nın Bu Bu Jing Xin isimli Çince romanından uyarlanmış.(Dizinin Çin yapımı da varmış aslında.) Goryeo zamanında geçen bölümlerdeki mekanlar büyüleyici,cennet gibi yerler.Hele Hae-Soo ile Wang So’nun buluşma mekanı olan göl göz kamaştırıyor.Sırf bu güzellikler için de izleyebilirsiniz bu diziyi. Açıkçası dizinin finali ikinci bir sezona kapı aralıyor;eğer ikinci sezon olursa bambaşka bir atmosfere bambaşka bir kurguya sahip olacağı baştan belli. Spoi vermemek için fazla detaya girmiyorum ama finali izlediğinizde “eeee” diyorsunuz;” şimdi ne olacak,böyle mi bitti gerçekten?”Yani bunun bir devamı var belli ama ikinci sezon çekilir mi o

Soraya’yı Taşlamak filmiyle ilgili söylemek istediğim çok şey var ama bunu kelimelerle ya da anlamlı cümlelerle ifade edebilir miyim bilmiyorum.Sağlıklı düşünebilmem mümkün değil,insan insana bunu nasıl yapabilir,nası bu kadar canileşebilir, bu vahşeti nasıl yaşatabilir bilmiyorum.Dediğim gibi anlatabilecek miyim bilmiyorum; anlatmaya çalışacağım izlediklerimi ve bendeki etkisini. İran asıllı Fransız yazar Freidoune Sahebjam’ın 1994 yılında yayınlanan aynı isimli romanından sinemaya uyarlanmış aynı zamanda gerçek bir hikayeden uyarlanan ABD-İran ortak yapımı bir film Soraya’yı Taşlamak. İzlerken bunun farkında olarak izleyin. “Olmayın riyakarlık edenlerden!  Bir yanda yüksek sesle Kuran’ı dillendirirken Öte yandan ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden.” Filmin açılışında Hafız Şirazi‘nin bu sözleriyle başlıyor.Öncelikle bu filmde izleyecekleriniz yalnızca bir recmin hikayesi değil.Kadın olmanın ne kadar zor olduğunu izleyeceksiniz.Namus sadece kadınlar için biçilm

Ölü Ozanlar Derneği – yıllardır- her zaman adını duyduğum, rastgeldiğim bir filmdi ancak hiçbir zaman “açıp da izleyeyim şu filmi” gibisinden bir istek duymamıştım. Asıl tuhaf olansa benim lisede bu filmi izlememiş olmamdı. Zira lisedeyken haftanın üç gününde film izlerdim- sosyal medyayla tanışmadığım zamanlardı, o vakitler daha verimli şeylerle vakit harcıyordum- bütün kült filmleri izlediğimi düşünürdüm. Benjamin Button’dan Esaretin Bedeli’ne ,Yeşil Yol’dan 3 İdiots’a kadar yüzlerce film izlemişken beni, Ölü Ozanlar Derneği’ni izlemekten alıkoyan şey neydi bilmiyorum. Filmi -nihayet- izlemeye karar verişim ise psikolojik rahatsızlıklar üzerine araştırma yaparken, sosyal fobim olduğunu düşündüğüm sıralara denk geliyor bu, film karakterleri üzerinde psikolojik incelemeler yapan bir bloggera denk gelmem sayesinde oldu. Tabi bu yüzden bol bol spoi de yedim ama neyse ki “ben bu filmi izlemeliyim” diye düşünüp tamamını okumadım ve açıp filmi izledim. Ve daha filmin yarısına bile ge

Neden Ateşböcekleri Bu Kadar Çabuk Ölmek Zorunda: Ateşböceklerinin Mezarı  Ghibli Stüdyo’nun animasyon filmlerine çocukluktan bu yana aşık birisiyim. Ghibli Stüdyo bir animasyon stüdyosunun ulaşabileceği son noktayı temsil ediyor benim gözümde.  Animasyonlarda yaratılan evren o kadar farklı ve o kadar cezbedicidir ki ister yedi yaşınızda olun isterseniz de elli, aynı heyecan ve merakla izlersiniz filmleri. (Tabi bu söylediğim şeylerin hastalık boyutuna varacak derecedeki bir hayranın sözleri olduğunu unutmayın. Benim onuncusunda dahi sıkılmadan izlediğim bu yapımları izlerken siz bitirmeden kapatacak kadar da sıkılabilirsiniz.) Ancak ne yazık ki bu baş döndürücü evrenlerin dışında oldukça realist ve bir o kadar da hüzünlü bir film de yer alıyor Ghibli tarihinde. Ne yazık ki dediğim durum böyle bir filmin yapılmış olmasından ziyade bu tarz bir filmin ortaya çıkmasına neden olacak olayların dünya tarihinde yer alıyor olmasıdır. Bahsettiğim filmin ismi Ateşböceklerinin Mezarı, orj

PK. Peekay olarak telaffuz ediliyor.Anlamı ise içki,içmiş,sarhoş. Bu filmi ilk kez lisede tüm sınıf (böyle söyleyince kalabalık bir topluluk gibi geliyor halbuki toplasak yirmi kişi etmezdik aslında) birlikte izlemiştik. O sıralar bir yandan  film izleyip bir yandan da soru çözmek gibi ilginç alışkanlıklara sahiptim. Arada soruları tartıştığımız için bizi gürültü yapıyorsunuz diye en arka sıralara göndermişlerdi 🙂 Bollywood filmlerine zerre ilgi duymayan birisi bile bu filmlerin saatler sürdüğünü biliyordur sanırım. Hatırlayabildiğim kadarıyla filmi üç edebiyat dersi boyunca ancak bitirebilmiştik. Böyle parça parça izlediğimizden belki de,filmin ne anlatmak istediğini pek anlayamamışız. Bunu da yakın bir zamanda tekrar izleyince fark ettim. Yalnızca bir hint filmi deyip geçilecek kadar basit bir film olmadığını düşünüyorum. Tıpkı tüm diğer Aamir Khan filmleri hakkında düşündüğüm gibi. O yüzden de başlık olarak Bir Aamir Khan Filmi: PK ismini seçtim. Filmin Konusu Şöyle filmin

Dün gece havanın buz gibi olmasını fırsat bilerek erkenden yatağıma yerleşip bilgisayarımı da kucağıma aldım. Şu sıralar instagramda çokça denk geldiğim bir film olan Eternal Sunshine of the Spotless Mind ya da çokça bilinen adıyla Sil Baştan filmini izlemeyi istiyordum. Hazır fırsat bulmuşken (aslında şu sıralar çokça boş vaktim var ama aynı zamanda hiçbir şeye de vaktim yokmuş gibi hissediyorum, saçma bir durum) yorganın altında mayışarak bu filmi izleyeyim dedim. Sil Baştan filmi “En İyi Özgün Senaryo Oscar’ı” ve kazanmış 2005 yılında. Bilim kurgu ve dram türünde olan biraz ilginç bir film. Başrolde de Kate Winslet olunca filme dair beklenti yükseliyor doğal olarak. Bu arada şunu da belirteyim, bu film benim izlediğim ilk Jim Carrey filmiydi. Film ilk beş belki de on dakikasında acayip sıkıcı bir filmmiş gibi gelmişti. Çok durgun, olay yok, hareket yok hatta konuşma bile yoktu. Clement ve Joel’in sıradan ve sıkıcı karşılaşma ve tanışma sahnelerini izliyorduk. Sonra yava

Bu diziyi iki yıl önce tam da final haftasındayken bulmuştum.O kadar bunalmıştım ki o dönem derslerden ,beş gün sürem ve yaklaşık iki yüz sayfa okumam olmasına rağmen ve hatta bu dersin kredisi 10 olmasına rağmen ben bir dizi arayışına girmiştim. Planım bunaldıkça bir kaçamak yapıp bir bölüm izlemekti. Sırf eğlencesine izleyeceğim için de böyle çerezlik olarak tabir edilebilecek diziler hangileridir acaba şeklinde bir arayışa girmiştim. Skam beni acayip yanılttı. Özellikle 3. ve 4. sezon Türk toplumunu da oldukça yakından etkileyen sorunları işlemiş. Tabi ben liselerin ergen ilişkilerini izleyeceğimi düşünerek başladım diziye. Böyle ilk sezonu çerez niyetine 2 günde bitirdim. Skam Sezon 1: EVA İlk sezon Eva üzerinden ilerliyor, Eva ve orman kaşlı sevgilisi Jonas(younas şeklinde teleffuz ediliyor.) ile aralarındaki ilişkiyi izliyoruz.Bir nevi Eva hayattan ne istiyor bunun arayışı.Klasik ergen sorunları belki ama insan şey diyor ; "vay anasını bir ben değilmişim bunl

İngilizce geliştirmek için ingilizce altyazılı dizi ve filmler çokça tavsiye edilir. Böylece hem görerek hem işiterek hem de okuyarak daha aktif bir öğrenme sürecine gireriz. Ancak bu tarz içerikleri bir arada bulabileceğimiz kaliteli platform ve siteleri bulmak pek kolay değil. Bu yüzden kendi faydalandığım site ve platformları bir araya getirdiğim bir yazı hazırlamaya karar verdim. İşte karşınızda ingilice altyazılı dizi ve film izleyebileceğiniz siteler. TUBİ TV.com Tubi tv büyük ihtimalle favori siteniz olacak. Şimdiye kadar gördüğüm en kaliteli film ve dizi izleme sitesi diyebilirim. İngilizce altyazılı film/dizi arayışındaysanız bu siteyi mutlaka ziyaret edin. Tıkladığınızda oraya buraya açılan reklamlar yok ,mükemmel düzenlenmiş, neredeyse netflix kullanışlılığı ve kalitesine sahip bir site. Ayrıca filmler kategori olarak sınıflandırılmış, modunuza hangisi uyuyorsa onu izleyin. İngilizce Öğrenirken Mutlaka Kullanmanız Gereken 5 Ücretsiz Uygulama için tıklayın.